Kuzey’i anlamak zor
Kanal D’nin izlenme rekorları kıran dizisi “Kuzey Güney”de tempo giderek yükseliyor. Hikâyeyle birlikte sette de heyecan zirve yapmış durumda. Her bölümü merakla beklenen dizinin setine konuk olduk, oyunculara kısa bir mola aldırıp merak ettiklerimizi sorduk.
Dizinin bıçkın delikanlısı Kuzey’i canlandıran Kıvanç Tatlıtuğ, sete motosikletiyle geldi. Güvenlik önlemlerine harfiyen uyan yakışıklı oyuncu, trafiktekilerin takdirini topladı.
Kıvanç Tatlıtuğ (Kuzey)
Kuzey’i daha önce oynadığınız rollerden farklı kılan şey nedir?
- Bu, biraz daha farklı bir karakter. “Daha derin” deyip de önceki rollerime saygısızlık yapmak istemiyorum ama Kuzey’in diğerlerine göre anlaşılması daha zor bir karakter olduğunu söyleyebilirim.
Neden anlaşılması zor?
- O kültürden gelen bir insanı anlamak bence daha zor.
Sizin Kuzey’i anlamakta zorlandığınız anlar oldu mu?
- Oldu tabii. Bir kaza oluyor ve abisinin yerine suçu üstlenip hapse giriyor. Abisinin istikbali için suçu üstleniyor. Sırf abisi başarılı olsun diye. Bu psikolojiyi anlayabilmek mümkün değil ama ben karakteri oluştururken şundan yola çıktım: Türkiye’de buna benzer hayatlar yaşayan, başkasının suçunu üzerine alan birçok kişi olabilir. Biraz da onları, onların yaşamış olabileceği sıkıntıları, o çetrefilli hayatları düşünerek Kuzey’i yorumlamaya çalıştım. “Kuzey’i oynamak” demiyorum, çünkü sürekli onu anlamaya çalışıyorum ve her gün onunla ilgili bir şey keşfediyorum. Bu süreç hiçbir zaman bitmiyor. Puzzle gibi. Bu yüzden Kuzey’i anlarken çok keyif alıyorum.
KUZEY YARALI BİR ÇOCUK
Kuzey’i oynadığınız diğer rollerden farklı bir yere koyuyor musunuz?
- Ayırmıyorum ben. Yapmış olduğum her şey benim için çok önemliydi. Zaten çok seçici davranıyorum... Bu iş tutmayabilirdi de. İçinde bulunduğum iş tutsa da tutmasa da, benim için önemli olan tatmin olup olmadığım. Hiçbir zaman “Herkes bizi konuşsun” gibi bir idealim ve hedefim olmadı. Kuzey’in diğer rollerimden şöyle bir farkı var; Kuzey, yaralı bir çocuk. Aslında imkân verilse, güven duyulsa çok güzel şeyler yapabilecek bir insan. Çok zeki, hamarat ve elinden her şey geliyor. Ama insanların ona karşı önyargıları var. Böyle yaşayan çok insan var, bunu biliyorum.
Sizin Kuzey’le benzer yönleriniz var mı?
- Biz çok ayrı iki insanız Kuzey’le. Ama onu bu yolun içinde keşfetmeye çalışmak benim için muhteşem bir duygu.
HAFTADA BİR GÜN KIVANÇ OLUYORUM
Bu rol size ödüller de getiriyor, az önce de Rotary kulüplerinden “En İyi Erkek Oyuncu” ödülü aldınız, neler hissediyorsunuz?
- Sormayın. Muhteşem! Bunu kelimelerle anlatamam. Benim için çok değerli. Bu ödül sanırım üç ya da dördüncü. Sette olduğumuzdan törene gidemeyeceğimiz için buraya getirmişler. Bir şey yapabilirsin ya da yapamazsın o önemli değil ama izleyicinin takdir etmesi, bunu ödülle taçlandırması, senin dizini de “en iyi dizi” seçmelerinden daha fazla gurur verici bir şey olamaz sanırım. Bunun değeri parayla pulla ölçülemez. Demek ki güzel bir iş yapıyoruz, düzgün bir iş yapıyoruz. Biz öncelikle kendi yaptığımız işten keyif alıyoruz. Biz bu işi yaparken gerçekten eğleniyoruz.
Kuzey’in o bıçkın hallerinin sizin hayatınıza girdiği zamanlar oluyor mu?
- Hayatıma girdiği anlar olmuyor ama ben haftada bir gün Kıvanç olabiliyorum. O da setimin olmadığı gün. Haftanın altı günü Kuzey’i anlamaya çalışıyorum. Onun yapabildiği şeyler, onun hareketleri, telefon tutuşu, konuşma tarzı, jestleri, mimikleri ister istemez ufak bir yerde kalıyor, çünkü fazla mesai harcıyorum. Ama bunun sıkıntısını yaşamıyorum, üstüme yapışmadı.
TELEFON TUTUŞUNUN BU KADAR KONUŞULMASINI BEKLEMİYORDUM
Telefon tutuşu demişken, böyle küçük bir ayrıntının bu kadar çok konuşulacağını tahmin eder miydiniz?
- O benim için küçük bir ayrıntıydı. “Kuzey, telefonu böyle tutar” deyip de çıkardığım bir şeydi. Bu kadar konuşulmasını hiç beklemiyordum.
O hareketi siz mi bulmuştunuz?
- İlk olarak senaryomuzun çok güzel yazıldığını söyleyeyim. Ece (Yörenç) ve Melek (Gençoğlu) bu konuda iki usta, onların kaleminin üstüne çıkabilmek de çok önemli. Senaryonun dışında, Kuzey’in hareketleri, oturması, kalkması, konuşma tarzı, bazı kelimeleri telaffuz edememesi, telefon tutuşu benim yaratmış olduğum ve yaratmaktan da keyif duyduğum şeyler. Bilmiyorum ileriki bölümlerde daha neler çıkacak ama hazine dolu bir sandığın içerisindeyim. Çıkarıp, çıkarıp bakıyorum.
ETRAFA YETEMİYORUM
“Haftanın bir günü Kıvanç oluyorum” dediniz. Bir gün Kıvanç olarak ailenize, arkadaşlarınıza ve kendinize yetebiliyor musunuz?
- Açık konuşmak gerekirse etrafa yetemiyorum. Bir günde yapacağın şeyler çok kısıtlı. Aileniz var, eşiniz dostunuz var, bir özel yaşamınız var... Mümkün olduğu kadar herkese yetişmeye çalışıyorum, herkesin gönlü olsun istiyorum. Ama biraz daha fazla zamanım olsa mutsuz olmazdım tabii! (Gülüyor)
FİLMİ YAKINDA ÇEKECEĞİZ
“Kuzey Güney”i izleyebiliyor musunuz?
- Bazen takip edebiliyorum, bazen de edemiyorum ama yapım şirketi her bölümün DVD’sini gönderiyor, oradan izlemeye çalışıyorum.
Dizi dışında bir de film çekeceğinizi biliyoruz. Fakat filmi sır gibi saklıyorsunuz...
- Yakında çekeceğiz ama detaylarını zamanı geldiğinde konuşacağız.
Öykü Karayel (Cemre): Tiyatro sahnesi çok daha özgür
Diziye ilk başladığınızda içe kapanık biri olduğunuzu söylemişsiniz, Cemre rolü sizi değiştirdi mi?
- Benim hayatımda çok değişen bir şey olmadı. Daha çok rolü çıkarmak adına kendimden bulduğum şeyler olmuştur.
Bu işte yer almanızdaki neden sadece karakteriniz miydi, rolü kabul etmenizde başka neler etkili oldu?
- Birlikte oynayacağım insanlar. Hâlâ da bunun güzelliğini yaşıyorum.
Aynı zamanda tiyatro oyunlarında da rol alıyorsunuz. Sahnede daha mı rahat ifade ediyorsunuz kendinizi?
- Sahnede oynamak daha kolay değil ama oradaki konsantrasyonu sağlamak daha kolay. Dizide oyunun yanında dikkat edilmesi gereken daha fazla şey var. Kamerası, açısı, ışığı... Ve bunların hepsini çok hızlı yapmanız gerekiyor.
Hangisinde daha özgür hissediyorsunuz kendinizi peki?
- Teknik açıdan düşünürsek, tiyatro sahnesinin çok daha özgür olduğunu söyleyebiliriz aslında. Dizi setinde ise sizi sınırlayan çok şey var. Kamera açısı, netlik dediğimiz şeylerin hepsi bir yerde elinizi kolunuzu bağlıyor. Ama bunlar pratikle aşılıyor. Kameranın başka bir dili var. Onu kavrayınca burada da o rahatlığa ulaşabiliyor.
“Kuzey Güney”, ilk diziniz. Kamera önünü sevdiniz mi?
- İlk başlarda çok zorlandım sonra yavaş yavaş keyfini çıkarmaya başladım.
Zerrin Tekindor (Gülten): Patavatsızlığı eğlendiriyor
İki tiyatro oyununuz varken bir de dizi çekiyorsunuz, zor olmuyor mu?
- Oyunlarımdan “Antonius ile Cleopatra” devam ediyor Oyun Atölyesi’nde. Devlet Tiyatrosu’ndaki “Vahşet Tanrısı”yla da en son İsveç’e bir turne yaptık. Senaristler ve yönetmenimiz o dönemde çok kolaylık gösterdi, o zamanı öyle atlattım. Şimdi provalar bittiği için sadece akşamları oyuna gidiyorum, onun da bir tek hazırlığı uzun sürüyor. Biraz yoğunum ama her şey yolunda.
İzleyici sizi anne rolünde çok sevdi. Siz de sevdiniz mi kendinizi bu rolde? Oyuncu rol ayırır mı?
- Elbette ayırt eder. “Aşk-ı Memnu”dan sonra farklı bir rol olsun istemiştim, hakikaten de rol öyle geldi. Karakteri çok sevdim. Oynarken de eğleniyorum.
En çok neyi eğlendiriyor sizi?
- Patavatsızlığı. Gülten çok duygusal bir kadın ama acılarını geride bırakmayı bilmiş. Hayata pozitif bir enerjiyle bakması ve kuvvetli olmasını çok seviyorum. Birilerine muhtaç değil, “Ben hallederim” diyor. Ben de kadınların o tavırda olmasını severim.
Öykü Karayel’in annesi rolündesiniz. Rol arkadaşınızın performansını beğeniyor musunuz?
- Öykü’yü çok seviyorum. Başarılı ve tatlı bir kız. Onunla çalıştığım için memnunum.
Merve Boluğur (Zeynep): Empati yapmayı öğrendim
Diziye sonradan dahil oldunuz ama izleyici rolünüzü benimsedi, siz benimseyebildiniz mi?
- Diziye sonradan girmek açıkçası beni de tedirgin etti. Çünkü hep başından başlayıp sonunda kadar götürdüğüm işler oldu. Ama sağ olsunlar ekiptekiler bana onu hissettirmedi. Yavaş yavaş alıştım.
Zeynep karakteri size neler kattı?
- İlk olarak empati... Karşısındakini anlayabilen, hissedebilen, elinden geldiğince yardım etmeye çalışan bir kızı oynamak tabii ki beni de etkiledi. Aslında içimizde tüm renklerden var ama role göre ufak ufak çıkardığımızı düşünüyorum.
“Küçük Sırlar”da daha sivri bir karakterdiniz. “Acemi Cadı”daki rol ise bambaşkaydı. Bu kadar çeşitli rollerde peş peşe yer almanız şans mı sizce?
- Şansın etkili olduğunu düşünüyorum ama elimden geleni de yaptım. Siz hayatınıza nasıl şekil verirseniz öyle gider. Kader kısmet, bunlara da inanıyorum ama niyet de önemli.
Sinema filminiz olacak mı?
- Aslında bir proje var ama henüz netleşmediği için paylaşamıyorum.
Zeynep, Kuzey’e duyduğu aşkta asla pes etmiyor. Siz aşk için mücadele eder misiniz?
- Eskiye nazaran olgunlaştığımı, en azından tecrübe kazandığımı düşünüyorum. Tabii ki aşk kalbin beyne hükmettiği andır ama bazı noktalarda tecrübeyle daha mantıklı hareket etmeye çalışıyorsun.
Bu arada saçınızın rengi değişti. Siz mi istediniz bunu, dizi için mi değişti?
- Ben normalde bakır kızılını çok seviyorum. Tatil döneminde hep yaptırdığım bir renktir. O renkle kendimi daha enerjik hissediyorum. İlk kez de beni o saç rengimle kabul eden bir iş çıktı, “Böyle olsun” dediler. Bir de bende siyah saç, beyaz ten, kırmızı ruj kombini çok oturmuştu, biraz onu da kırmak istemiştik. Ama sonradan yapımcımın da isteğiyle eski saç rengime döndüm.
Sanırım günlük hayatınızda da kırmızı rujdan vazgeçemiyorsunuz...
- Evet, evet. Zaten o kırmızı ruj benim kullandığım ve Ayşegül’e kattığım bir şeydi.
Zeynep’e kattığınız şeyler oldu mu?
- Takı konusunda olabilir. Tasarımcı bir kız olduğu için herkesin takmadığı takılar bulmaya çalışıyorum.
Gülbahar Karakuş/Hürriyet/Kelebek
0 yorum:
Yorum Gönder