2 Haziran 2012 Cumartesi

Berna Laçin ''Eşim kafayı yediğimi düşünmeye başladı''



Doğumdan sonra eşim kafayı yediğimi düşünmeye başladı

Kızı Ada’nın doğumundan sonra mesleğini geri plana atan, özellikle dizi setlerinden epey uzak kalan Berna Laçin, bu açığı kapatma hazırlığında...


Yeni tiyatro ve dizi projelerine yeşil ışık yakan oyuncu, bu arada bir de sosyal sorumluluk projesine imza attı; Türk Telekom’un görme engelliler için hazırladığı dijital kitaplık projesine okuduğu bir kitapla destek verdi.


Uzun süredir dizi setlerinden uzaksınız? Ne yaptınız bu süre içinde?


Çocukla beraber iş tempomu part time’a düşürdüm. Anne olana kadar anormal çalışan biriydim. Eve gecenin köründe girerdim. Tiyatro oyunu, dizi ve program sunuculuğunu bir arada götürürdüm. Yaz tatili nedir bilmezdim. Ama 30 yaşına geldiğimde “Bu hayat böyle olmamalı, ben yanlış bir şey yapıyorum. Bir daha bu yaşlarda olmayacağım” dedim. Hemen üç aylık bir tatil ayarladım, bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu fark ettim. 


30 yaşına kadar hep aynı tempoda mıydınız?


Evet, onun öncesinde üç gün tatil yapsam dinlenmiş sayardım kendimi. Okul yıllarım bile öyle geçti, hep çalıştım. 


Sonra?


Bilmem... Bir anda aydınlandım sanki, içsel bir yolculuk başladı. 


O tempoda anne olmaya nasıl karar verebildiniz, hayret!


Eşimle 12 yılır birlikteydik. Sonunda “Bu böyle gitmez. Eğer çoluk çocuğa karışmazsak sapıtacağız” dedim. Bir manevi boşluk vardı içimde çünkü... Bunu konuşmamızın ikinci ayında da hamile kaldım. 


İşleri nasıl ayarladınız peki?


O sırada “Evdeki Yabancı” ikinci sezona başlıyordu. Rutini bozmadan diziye devam ettim. 6,5 ay olana kadar da çalıştım. İkinci bir aydınlanma yaşadım, seti bırakmaya karar verdim. 


KIZIMIN BAŞINDAN HİÇ AYRILMIYORDUM


Ya doğumdan sonra?


Doğumdan sonra kendimi eve kapadım. Çocuğun başından hiç ayrılmayan bir anne oldum. Annem ve eşim kafayı yediğimi düşünüyordu. Hatta beni psikoloğa yolladılar, “Senin çalışman lazım artık” dediler. Yeni bebek almış çocuk gibi hep kızımın yanında kalmak istiyordum. 


Nasıl kurtuldunuz bu bağımlılık halinden?


Bir bildikleri vardır deyip “Seni Yaşatacağım” dizisine başadım. Dizi tuttu da ama ben kızımdan uzak kaldığım için çok mutsuzdum. Her gün ağlıyordum, evde olmak istiyordum. Sonunda yapımcımız Türker İnanoğlu’na gittim, durumumu anlattım. O da “Başka bir dizi yapmayacaksan eğer, ben bu diziyi kaldırırım” dedi, dediğini de yaptı. Ve ben Ada 2,5 yaşına gelene kadar evden çıkmadım.


Bu süreçte hiç sıkılmadınız mı?


Hayır, hem de hiç... O arada program yaptım ama... Ada 2,5 yaşına gelince de yeniden diziye başladım. Bir de oyuna... Onunla sette, kuliste takılıyorduk artık...


UNUTULMA KAYGISI DOYUMSUZLARIN PROBLEMİ


Bir dönem aynı anda birçok projede yer alıyordunuz. Gözler hep üzerinizdeydi. İşi gücü bırakınca unutulma kaygısı da mı yaşamadınız?


Yok, hiç taşımadım, hâlâ da taşımam. Çünkü ben bununla beslenerek yaşamıyorum. İnsanların seni sevmesi çok güzel şey, o ayrı. Ama ben zaten beni seven birçok insanla birlikteyim. Bu anlamda doymuş biriyim. Sizin söylediğiniz o endişeler, duygusal anlamda doymamış insanların problemi. Ben eve girince “Anneciğim” diye boynuma sarılan bir kızım var, daha ne olsun.


Şimdilerde yeni bir diziye başlayacağınız konuşuluyor, o projeden biraz bahsedebilir misiniz?


Evet, bir sit-com... Aralarında ciddi sınıf farkı olan bir karı kocanın hikayesi... “Geniş Aile”nin senaristi yazıyor. Ayrıca yeni bir oyuna da başlıyorum. 


Oyununuzun ismi ne?


“İyi İnsanlar”... Aysa Prodüksiyon’la çalışıyoruz, Engin Alkan yönetecek. Ekimde perde açacağız. İnsanı yüreğinden yakalayan bir oyun. Çiçek Dilligil de olacak. Kadro netleşir netleşmez provalara başlarız.


Hem oyun hem de dizi... Yoksa o yüksek tempolu günlere mi dönüyorsunuz?


Yok yok, bir daha asla o günlere dönmek istemem.


HERKES DİJİTAL KÜTÜPHANE İÇİN KİTAP OKUYABİLİR


Türk Telekom’un görme engelliler için başlattığı dijital kitaplık projesi için siz de bir kitap okumuşsunuz. Hangi kitap o?


Evet... Bir akşam televizyonda bir reklam ilgimi çekti. Çok başarılı buldum ama ilk olarak ne olduğunu anlayamadım. İkinci kez izlediğimde görme engelliler için yapıldığını, Türk Telekom ve Boğaziçi Üniversitesi’nin birlikte yaptıklarını anladım. “Ben de bu işin içinde olmak istiyorum” dedim. Twitter’a “Ben de Küçük Prens’i okumak istiyorum” yazdım, “gel oku” dediler. 


Nasıl bir deneyim oldu sizin için?


“Küçük Prens”i bugüne kadar belki 10 kez okumuşumdur, ama bu proje için okurken her zamankinden farklı algıladım. 


Neden?


Normalde bir şeyi okurken o dünyayı gördüklerine, duyduklarına göre hayal edersin ya... Ben bu kez okurken gerçekten görmeyi ortadan kaldırdığında geriye ne kalırı deneyimlemeye çalıştım. Harika bir deneyimdi. Keşke herkes benim yaptığımı yapsa hatta.


Bu mümkün mü? 


Evet. Türk Telekom’u arayıp orada söylenen programı bilgisayara indiriyorsunuz. Bir deneme kaydı yapıp yolluyorsunuz. Koşullar uygunsa sonrasında siz de bir kitap okuyup dijital kütüphaneye ekleyebiliyorsunuz.








hurriyet.com.tr


Gülbahar Karakuş

0 yorum:

Yorum Gönder