4 Haziran 2012 Pazartesi

Hadise ''Yokluğu iyi bilirim''



Yokluğu iyi bilirim

Hadise, İstanbul Life dergisine verdiği röportajda geçmişte yokluk çektiğini söyledi.


Hadise, “Keşke bu şehirde tatil yapabilsem, görmediğim o kadar çok yeri var ki” deyince, İstanbul Life ekibi onu stüdyolardan çıkarıp İstanbul Boğazı’na götürmenin başlı başına bir ‘hadise’ olduğunu fark etti. İşte Hadise ile geçen bir günün özeti...


-Tüm ekip saat sabah 08.45’te buluşmak üzere sözleştiğinde “yok” demiştim hayatta bu kadar erken başlayamaz bu çekim. Hadi biz gittik diyelim erkenden, Hadise asla yetişemez, kesin geç kalır. Ancak öyle olmadı. Hadise söz verdiği gibi saat tam 08.45’te karşımızdaydı. Sabahın 05.30’unda kalkmış ve geç kalmamak için erkenden hazırlanmıştı.
-Takdire şayan bu disiplin karşısında şaşırdım mı? Evet. Kısa geçen tanışma faslımızın ardından hemen saçı, makyajı için seferber olundu. Nasıl bir programlamaysa saç-makyaj faslı da denilen saatte bitti. 
İçeriden önce uzun, mavi elbisesiyle çıktı. Çekimin başlarında hissettiğim o mesafeli tavır, dakikalar ilerledikçe yerini neşeli ve bolca kahkaha atan bir kadına bıraktı. Ama ne olursa olsun kontrolü elden bırakmayan bir yaklaşımla... Mesela bir anda “Lütfen beni sadece Emre çekiyor, diğer tüm kameralar kapansın” demesi gibi.
-Lafı daha fazla uzatmayayım. Belçika’da doğup büyüyen ama üstüne basa basa “Ben bir Türk kızıyım ve buraya aidim” diyen, çoğu cümlesinde Türk halkına olan güveninden dem vuran, kimilerinin çok sevdiği, kimilerinin eleştirdiği, kimilerinin de “seksi kadın” imajını sonuna kadar hak ettiğine inandığı Hadise ile konuştukça tüm derdinin çoğu insan gibi işini iyi yapmak olduğunu ve yanlış anlaşılmaktan fena halde çekindiğini gördüm. Merak edenler için buyrun karşınızda Hadise hatta pek de anılmayan şekliyle Hadise Açıkgöz.


BELÇİKA’DA DOĞUP BÜYÜMEK BENİM SEÇİMİM DEĞİL


-Belçika’da doğup büyüdünüz... İstanbul’a ilk ne zaman geldiniz? 


-Şöyle söyleyeyim; İstanbul’u ilk çok küçükken görmüştüm. Aslında İzmir’e amcamın yanına tatile gelmiştik ve yolda İstanbul’a şöyle bir bakıp geçmiştik. Bu benim İstanbul’la ilk tanışmamdı. Daha sonra “Beyaz Show” için 2006’da geldim. İlk katıldığım program da zaten oydu.


-Bu şehirle ilgili ne biliyordunuz öncesinde?


-İstanbul’u her zaman çok merak ediyordum. Zaten hâlâ istediğim kadar gezemedim. Keşke burada tatil yapabilsem. İlk geldiğimde beni en çok şaşırtan şey kokuydu. Çok başka bir kokusu var buranın. İnsana kendini evinde hissettiren bir koku. Belçika’da doğup büyümeme rağmen neticede Türk’üm, Çerkez’im. Burada büyümedim, burada okumadım ama ben buraya aidim, burası benim vatanım. Sonuçta Belçika’da doğup büyümek benim seçimim değil. Annem-babam zamanında çalışıp para kazanıp buradaki ailelerine bakabilmek için oraya gitmiş. 


-Buraya gelişiniz, peşi sıra gelen albümler... Bunca işin arasında iyi ki bunu yaptım, çok iyi oldu ve bana çok iyi hissettirdi dediğiniz ne var?


-Aslında hiçbir zaman bir projeden sonra tamamdır, ben oldum demedim. Her zaman daha yolun başındayım dedim. Benim için her gün kendimle bir savaş. Her günher konuda daha iyi olabilmek için uğraşıyorum. Çünkü bu bir ofis işi değil. Keşke bilgisayarın arkasından her şeyi yönetebilsem.


ZENGİN BİR AİLE DEĞİLİZ “YOK” NEDİR İYİ BİLİRİZ


-İşinizin maddi boyutuna gelecek olursak; para sizin için ne ifade ediyor?


-Çok param olabilir ama seyirciden saygı ve sevgi görmezsem benim için sıfırdır. Ben ilk konserlerimi, iki üç şarkıyla nasıl başladığımı, nereden geldiğimi çok iyi hatırlıyorum. Zamanında okul harçlığımı kendim çıkarırdım. 1 Euro, 1 TL nedir çok iyi bilirim. Nereden geldiğini unutmamak çok önemli bir şey. Zengin bir aile değiliz, “yok” nedir çok iyi biliriz. Hayalimde hep annemi rahatlatmak vardı. Bunu yapabildim ya, bana yeter. 


-Ablanız tüm işlerinizi organize ediyor, kardeşiniz kıyafetlerinizi seçiyor. Böylesi daha mı güvende hissettiriyor? 


-Evet. Benim menajer konusunda çok tecrübem var. Çok fazla insanla çalıştım. Ne isteyip istemediğimi çok iyi biliyorum. Birçok hayal kırıklığı yaşadıktan, para kaybettikten, davalar açmak zorunda kaldıktan sonra insan “Yeter artık, bıktım” diyor. Zaten onlar yüzünden bu kararı aldık ve şimdi çok mutluyum. İyi ki beraberiz, iyi ki onlar var yanımda. Üçümüz farklı insanlar olsak da müthiş anlaşıyoruz. Allah nazardan korusun. Herkes yerini biliyor, haddini biliyor. 


TEKLİF GELİRSE YİNE “O SES TÜRKİYE”DEYİM


-Peki “O Ses Türkiye” jüriliğine gelirsek; ne kazandırdı size?


-İnsanlar beni sadece kliplerden ve fotoğraf çekimlerinden tanıyordu. Ama sahnedeki Hadise gerçek ben değilim. Sanırım insanlar bu program sayesinde aslında nasıl bir insan olduğumu daha iyi gördüler.


-Devam edecek mi yarışma? 


-Şu an hiçbir şey belli değil. Hayırlısı.


-Olursa yer alacak mısınız?


-Dört jüri üyesi hakikaten oturdu ama bunu tabii ki programın yapımcısına sormak lazım. Bizim haddimize düşmez. Öyle bir şey olursa seve seve yaparım.


-Yarışma boyunca karşınızdakini kırmaktan çekinen bir tavrınız vardı.


-Seçmelerde çok dikkatliydim. Hassas bir yer. O insanlar rüyalarla çıkıyor karşınıza. Bunu ben de yaşadım. Gerçekleri kırmadan söylemeye çalıştım. Canlı yayınlarda ise beni rahatsız eden ne varsa açıkça söyledim. Çünkü yalakalık sevmiyorum. Zaten Türk halkı samimiyeti anlar.


-Yarışma sırasında hiç yanlış bir seçim yaptığınızı düşündünüz mü?  


-Evet, “Neden seçtim” dediğim oldu bir süre sonra. İnsanların hareketleri, tavırları yavaş yavaş ortaya çıkıyor ve kimilerininki göze batıyor. Benim için en önemli şey mütevazılık. Bu özelliği olmayan benim gözümde kaybeder. Çünkü insan mütevazılığını kaybederse başarılı olamaz. 


AŞK ACISI ÇEKMEK DE GÜZEL ŞEY ASLINDA


Sizin kendinizle ilgili ‘keşke’leriniz var mı bu konuda?


-Ben keşkeleri sevmiyorum. Bir şey olur ve biter. Hayırlısı.


-Peki ya aşk? Hiç aşk acısı çektiniz mi?


-Her insan gibi, tabii ki... Küserim, kendimi kötü hissederim. Acı çekmek güzel bir şey aslında. Bu işim için de iyi. Modum düşükken bir fotoğraf çekimine gitmek de güzel oluyor, o an başka şeyler çıkabiliyor. 


-Bir keresinde şöyle bir cümle sarf etmiştiniz; “Bir insan ne kadar başarılı olursa olsun yanında sevdiği biri yoksa hep eksik kalır.” Aşk başarıdan üstün mü?


-Başarı tabii ki çok güzel ama insanız işte. Herkes bir şekilde onu koşulsuz, şartsız seven, başarılı ve başarısız zamanlarında yanında olacak birini ister. Ya da ailesinden birilerini. Mesela Derya ve Hülya iyi ki yanımda. 


GECE ÇIKMAYI SEVMEM ÇÜNKÜ SESİM ETKİLENİYOR


-Şehre karışabiliyor musunuz bunca işin gücün arasında? Nerelere gidersiniz, ne yaparsınız? 


-Çok zor açıkçası. Gezmek kolay tabii ki, bir şapka takarsınız olur biter ama insanlar sesinizden de tanıyor. Kendimi eve kapatan bir insan değilim. Hava güzel olduğunda dışarı çıkıp sevdiklerimle oturup bir kahve içmeyi, sohbet etmeyi, fikir üretmeyi çok severim. Ya da hiçbir şey yapmadan kitap, dergi okumayı.


-Gece çıkar mısınız peki?


-Gece çıkmayı sevmiyorum. Dans etmeyi, coşmayı, eğlenmeyi çok seven bir insanım ama benim için kariyerim çok önemli. Kendimi boşu boşuna yormak istemiyorum. Sesim çok etkileniyor. Sigara içen insanların arasında durunca sesim kısılabiliyor. Tabii ki arada gidiyorum ama çok fazla değil.


-Hadise 2012, yarışma jüriliği... Peki ya sonrası?


-Aşk Kaç Beden Giyer” albümü sanırım bugüne kadar yaptığım en özel albümdü. Bu sene de yeni single’ımız “Biz Buradayız” diye müthiş bir şarkı yaptık. 7’den 70’e güç veren bir şarkı. Bu ne aşk, ne ayrılık şarkısı. Bir motivasyon şarkısı. Bir de gerçekleştirmek istediğim sosyal sorumluk projelerim var. Ama henüz netleşmedi.


BU ŞEHRİN TADINI EN İYİ AŞIKLAR ÇIKARIR


-İstanbul’u hiç görmemiş birine bu şehri anlatacaksınız. En sık kullanacağınız kelimeler ne olurdu?


-Boğaziçi, sıcaklık, samimiyet, huzur, trafik.


-Şehirde şu ana kadar izlediğiniz en etkileyici konser ya da gösteri hangisiydi?


-En son Halil Sezai konserini izledim. Hâlâ aklımda.


-Bu şehrin tadını en çok kimler çıkarıyor sizce?


-Aşıklar...








hurriyet.com.tr


Begüm Nalbantlı


0 yorum:

Yorum Gönder