21 Nisan 2012 Cumartesi

KENAN İMİRZALIOĞLU UZUN SÜRE SONRA KONUŞTU BÖLÜM1





Ekranda reyting rekorları kıran ‘Ezel’ dizisinin ardından dinlenmek isteyen Kenan İmirzalıoğlu, reklam ve film işine ağırlık verdi. Osman Sınav imzalı ‘Uzun Hikaye’nin çekimleri dışında; Kip markasının yüzü olan oyuncu, uzun aradan sonra ilk kez GÜNAYDIN’a konuştu. Hem bir giyim markasıyla neden çalıştığını anlattı, hem sektöre bakışını…


İki sezon boyunca her pazartesi seni ekranda görmeye alıştık, özlettin kendini. Sende durum ne, ‘böyle iyiyim’ mi diyorsun?

Ben zaten iki sezonluk her çalışmanın arkasından böyle bir ara veriyorum. ‘Deli Yürek’ten sonra da ara verdim, ‘Alacakaranlık’tan sonra da, ‘Acı Hayat’tan sonra da. ‘Ezel’den sonra da öyle oldu.
 Yani ‘yüzümü dinlendireyim, Ezel’i unutturayım’ gibi bilinçli değil, gayet insani bir ihtiyaç mıydı seninki?İnsanlara iki yıl boyunca bir şeyler izlettiriyorsunuz, ondan sonra hemen koştur koştur yeni işe başlayıp ‘hadi şimdi buna inanın’ demek bana doğru gelmiyor açıkçası. Oradan kazanacağım para da beni pek cezbetmiyor. Yapanları yargılamıyorum ama ben böyle düşünüyorum.
CEP HEDE SAVAŞIYORSUN! 
 Bir şeyleri kaçırmış, sektörün uzağında kalmışsın gibi hissettirmiyor mu bu ara vermeler peki?Hiç öyle hissetmiyorum. Bu aralar çok iyi geliyor çünkü 90 dakika cenderesi hakikaten çok ağır. Dizi devam ederken özel hayatımıza, kendimizle ilgilenmeye vakit bulamıyoruz. Tekrar bir dizi projesiyle ekrana döneceğim zaman; tamam ‘inşallah iyi gider, herkesi heyecanlandırır’ diye düşünmenin yanı sıra, her hafta o 90 dakika gözümde büyümüyor da değil. Bunun daha insani koşullarda yapılması gerek artık. Hem işimi yapayım, hem hayata karışayım diyemiyorsun. Hayat geçmiş gitmiş oluyor.
 Bir dizide oynamanın maddi manevi kazandırdıkları kadar, kaybettirdikleri de var. İki sezon bir dizide oynarken neleri kaçırıyorsun?Cephede savaşıyorsun resmen! Sinema sektöründesin ama sinemaya bile gidemiyorsun, kitap okuyamıyorsun, tiyatro oyunu izleyemiyorsun. Setin gece bitmiş diyelim, sabah yine erkenden sette olman gerekiyor fakat sabah vücudun kalkmak istemiyor yataktan çünkü yorgunsun! Bir de ertesi günün sahnelerine çalışman gerek. Üstelik Ezel gibi bir karakteri oynuyorsan, düşün! ‘Yalan Dünya’ gibi olsa biz de eğleniriz fakat ağır dramatik olaylar var, büyük sahneler var, oyun içinde oyun var. Role inandırmak gibi bir derdin varsa bunları içselleştirmen gerek, önce senin inanman gerek. Bütün bunların içinden uyuduğun saati de çıkarırsan, Ezel karakteri aslında iki yıl boyunca Kenan’dan daha fazla yaşamış oluyor, en büyük kaybım bu işte.
 Hayat kaçtıktan sonra parayı ne yapayım diyorsun…Kesinlikle! Yaş ilerledikçe bunların daha çok farkına varıyorsun.
 Yaş ilerledikçe derken?37′yiz artık. Yolun yarısını devirince, daha bir farkına varıyorsun, değerlerin değişiyor.
ŞENER ŞEN’E BAKIN… 
 Ancak maddi anlamda doyunca ‘değer mi’ diye düşünmeye başlıyor insan, değil mi?İşin doğal süreci bu… İlk başta hiçbir şeyin yok ama enerjin var, maddi manevi açlığın var, hırsın var. Ayrıca ilk başladığımızda 90 dakika değildi bu işler… İlk başlarda sorgulamadan yapıyorduk belki de, sadece yapıyorduk… Fakat şimdi hakkıyla yapmamız lazım çünkü işlerimiz yurt dışına da satılıyor. Bunların kalitesinin yükselmesi için de tek ihtiyacımız olan zamanı kısaltmamız, ki oyuncular kendileriyle ilgilensin, kendini geliştirsin, hata yapmasın.
 Peki 37 yaşına gelip, jön klasmanından yavaş yavaş uzaklaşıyor olmak nasıl hissettiriyor?Hiç “Ben jönüm” diye çıkmadım ortaya, ben oyuncuyum! Böyle baktığında da, oyunculuk macerası devam eden bir iş, futbolculuk gibi değil. İşte Şener Şen… 70 yaşında, halen çok kıymetli bir oyuncu, halen herkes projesinde onun olmasını ister.
PARA KONUŞULUNCA BEREKETİ KAÇAR
 Yeni sezon için anlaşmayı yapmışsın bile. İzleyicileri neler bekliyor? Erken daha…
 Halihazırda bir senaryo var mı? Üzerinde konuştuğumuz bir proje var ama daha olgunlaşma aşamasında.
 Yeni sezondaki projen için 4 milyon dolarlık rakam telaffuz ediliyor; doğru mu diye soracağım ama… Biraz abartılı bir rakam. Bu işlerin ekonomisinin konuşulmasını doğru bulmuyorum, bereketi kaçar. (Gülüyor)
‘EZEL’İ UNUTTURMAK GİBİ BİR DERDİM YOK
‘Ezel’ sende nasıl bir iz bıraktı? Öyle etkili ve sıra dışı bir projeydi ki, o karakterden sıyrılıp kurtulmak mümkün oldu mu? 
Rolden sıyrıldık, artık geride kaldı o iş ama keyfi geride kalmış değil. Hâlâ ‘Ezel’i yapmanın gururunu ve keyfini yaşıyorum. Çünkü ‘Ezel’, kurgusuyla, rejisiyle, çekimiyle, kadrosuyla Türk televizyon sektörü için çok özel, çok önemli bir işti; çok özel bir takım kurulmuştu. İçinde olmasam da söylerdim bunu; çıtayı yükseltti o dizi. Onun rüzgarıyla da çok iyi işler yapılıyor.
KIYASLANMA KADERİM OLDU Sokaktaki insanlara unutturabilecek misin o karakteri?İnsanlara unutturmak gibi bir derdim yok, unutmasınlar zaten. (gülüyor)
 Yeni sezonda başka bir rol oynayacaksın; ya ‘Ezel’den izler ararlarsa, ‘Ezel’le karşılaştırırlarsa? 
İnsanlar muhakkak karşılaştıracak, öncekiyle kıyaslayacak… Hele de bizim toplumda karşılaştırmadan bir şeyin değerini belirlemek mümkün değil! Oysa ortada bir değer varsa karşılaştırma yapmadan o değerin adını koyalım. Zaten bu durum benim kaderim oldu, ‘Deli Yürek’ten beri hep sorulur: “Miroğlu ‘Deli Yürek’te çok dominanttı, onu unutturabilecek misin?” Bir sonraki yaptığın işte inandırıcı olursan, hikayen güçlüyse tabii ki unutturursun, ki bak şimdi ‘Ezel’i konuşuyoruz…
BIYIK İŞİ ZOR! Başka bir iş yapsaydın, yine bu kadar başarılı olur muydun?Olurdum. Neticede sevdiğim bir işi yapardım; sevince de yaparım.
 Boş zamanlarında ne yaparsın?Müzik dinlerim, spor yaparım, çiçeklerime bakarım.
 Çiçekler?İki bonzaim, bir gardenyam var. Bir yıldır çiçek almaya çalışıyorum ondan, hâlâ alamadım. Bir de annemin çeyiz çaydanlığının içinde yetiştirdiğim pembe menekşem var. Toprak çocuğuyum ben, köyde doğdum.
 Bıyığa alıştın mı?Pek konforlu bir durum değil açıkçası, zor. Rol icabı bıraktım.
 Sürekli elin gidiyor, buruyorsun…Gıdıklıyor çünkü!
GAZABI OLAN ÜÇ ŞEY: SERVET, ŞÖHRET VE ŞEHVET
 Şöhretle kafayı yememeyi, kendini kaybetmemeyi nasıl başarıyorsun?Şöhretli insanlar gazabı olan üç şeye sahiptir; servet, şöhret, şehvet. Bu üç tehlike hemen burnumuzun dibinde. Bunları dengede götürmek kolay değil. Bunun için, kendini Kaf dağının tepesine koymayacaksın, ‘işimi yapıyorum’ diye bakacaksın. Öbür türlüsü kolay taşınacak bir yük değil. Yaşadığım topraklar, inançlarım ve ailem beni korudu. Bedenimin aldığı iltifatlara kanıp ruhumu ihmal etmemeye çalışıyorum ben.
 Normal insanlar gibi yaşayamamak peki, ‘değer mi’ sorusunu sordurtuyor mu zaman zaman?
Elbette. Mesela daha önce yurt dışına kaçtığım zaman rahat ediyordum, şimdi o da kalmadı. Avustralya’ya gittim, plajda insanlarla çektirdiğim fotoğraflar ben gelmeden internete düştü, şaka gibi! Burada da “Kenan, kız arkadaşından ayrıldı; orada gününü gün ediyor’ diye yazdılar. Bence kimse Hollywood’da ünlü olmaya çalışmasın, kaçacak yer kalmayacak! (Gülüyor)
 Acıklı buluyor musun halini?Öyle hissediyorsan başka bir yol seçmelisin. Eğrisi doğrusuna denk geliyor; şöhret hayatı zorlaştırırken bir taraftan öyle içten sarılıp dua ediyorlar ki, kötü şeyler siliniyor. Yazık olacak bir durum yok.
DAHA OYNAYACAK BİR SÜRÜ DELİKANLI ROLÜ VAR
 Kıvanç Tatlıtuğ’la karşılaştırılmak rahatsız ediyor mu?
Bu yeni değil ki, bu işe başladığım günden beri hep birileriyle karşılaştırıldım. Hâlâ birileriyle karşılaştırılıyorsam, bu bir başarıdır.
 Kıvanç Tatlıtuğ’un gelişimini nasıl buluyorsun?Takdirle izliyorum. İşine emek veriyor ve karşılığını alıyor, seyirciler de bunu görüyor. Konuşuyoruz da… Beğendiğim bir sahnesi olduğunda arayıp tebrik ediyorum. Çok etkileyici bir yolculukta bence.
 ‘Tek tip rol’ün adamı eleştirilerine ne diyorsun?Ciddiye almıyorum.
 ’Delikanlı rollerin’ adamı olmaktan sıkılmadın mı? Böyle bir yakıştırmayı kabul etmiyorum çünkü daha oynanacak bir sürü delikanlı rolü var! Yan yana getirin koyun Miroğlu, ‘Yazı Tura’daki Hayalet Cevher, ‘Yandım Ali’deki Ali, Devran, Ezel… Bunların hepsi aynı adam mı?
 Hepsi de maço ve sert abiler aslında … Benden nasıl bir tip çıkarmayı bekliyorsunuz? (gülüyor)
 Reyting garantili oyuncu olmak nasıl bir his?
‘Reyting garanti’ mevzuuna çok katılmıyorum açıkçası, esas olan hikayedir. Ben her zaman şunu iddia ettim: Bir elin parmağı kadar üst lig oyuncusu lokomotifi götürür fakat raylar olmazsa lokomotif hiçbir yere gidemez. Raylar da bu işin senaryosu, hikayesidir.
“DERVİŞİ DE, SARHOŞU DA OYNARSIN BUNDAN SONRA”
 Hep ayakları yere sağlam basan biri mi oldun, bizim bilmediğimiz aşırılıkların, çılgınlıkların var mıdır?Genel olarak yoktur ama denemelerim oldu (gülüyor)
 Mesela?
Yani daha rahat davrandığım zamanlar oldu ama ertesi gün de pişman oldum. “Kenan sen bu değilsin, hiç zorlama oraları” dedim. Çünkü köyde bile, Mustafa’nın oğlu olarak asla küfür etmedim. Aslında oyuncunun özgür olması, yırtık olabilmesi lazım fakat hayat yolculuğunda oralarda hiç gezinmediyseniz, zorlanıyorsunuz. Mesela ‘Deli Yürek’te romantik bir sahne vardı, partnerimin saçını okşayacağım… Kızın saçını yolmuştum! O utangaçlıktan olamadı.
 Öpüşmedir, sevişmedir… Böyle sahnelerde peki?
Başlarda zorlanıyordum…
 Anne-babadan tepki?
Onu biz ‘Yazı Tura’da yaşadık… ‘Yazı Tura’nın galasına gelmişti bizimkiler, gidip amcamı uyarmıştım çünkü sevişme sahneleri var, kokain çekiyorum, acayip hareketler falan… Amcam da babama gidip “Abi film biraz karışıkmış, istersen gidelim” deyince, babam “Madem izlemeyecektik niye geldik!” diyor. Filmi izledik, ışıklar yandı, arkaya dönüp baktım: Bizimkiler el ele tutuşmuş, ‘yazık bu çocuklara’ diye ağlıyorlar. Yani bir RT ÜK kafasıyla bakmıyorlar. Zaten anneme anlatmıştım önceden hikayeyi, o da “Oğlum artık bu senin mesleğin, bu saatten sonra sarhoşu da oynarsın, dervişi de oynarsın” demişti.
JÖN DEĞİL OYUNCU OLMAK İSTEDİM
 Şu an çekimleri süren ‘Uzun Hikaye’de nasıl bir Kenan İmirzalıoğlu var?Buradaki adam Bulgaristan göçmeni… Şehir karmaşasında sahip olup da farkına varmadığımız, unuttuğumuz değerlere inanan, bütün fakirliği içerisinde küçücük şeylerle mutlu olan ve bunlarla etrafını da mutlu edebilen bir adam. Filmde de onun, karısı ve çocuklarıyla verdiği hayat mücadelesi anlatılıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder